Ehli SünnetVe’l Cemâat

Tevekkel Allah deyip sığınırım Yaradan’a,

Bendeki üç gramlık irâdenin kontrolünü bırakırım Allah’a.

Kısa ve öz akâid bilgileri anlatılacak sana,

Çok âlimin ayakları kaymış itikâd konusunda, Allah muhâfaza.

Kadîm Allah, yani başlangıcı ve sonu olmayan,

Bekâsı sonsuz, sıfatları kâmil, isimlerinden biri de Subhân.

O Vâcibu’l Vucut’tur, yani sıfatlarından biri Hayat, varlığı mutlak lâzım.

Fayda ve zarar ne varsa hepsi O’ndan; bunu böyle bil azîzim.

Allah’ın sıfatlarından biri de İrâde’dir, bunu böyle bil,

Hayrı ve şerri irâde eder ama şerre rızâsı yoktur bunu çok iyi bil.

Sıfatları Zâtı ile kaîmdir açıkçası; ne aynı ne de gayrı,

Anlamadınsa bunu sen amel ile uğraş kafanı yorma gayrı.

Kadîm ezeldir Allah’ın bütün sıfatları, 

Yok olmazlar, yani sonsuzluğun anahtarı.

O ne cevherdir, ne cisim, ne bütündür, ne de parça,

Bütün yönlerden uzak O; mekânı şurası ya da burası söylenemez asla!

Kur’ân O’nun ezelî kelâmıdır; ne sonradan olma ne de mahlûk,

Kur’ân’ı öğren, yap Allah’a kulluk.

Arşı yaratan Allah, ne arşı mekân tutmuş ne arşa yapışık,

O arş ki O’nun ebedî nûrundan bir parça ışık.

Allah benzemez yarattıklarının hiçbirine,

“Mislim misâlim yok, benzemem yarattıklarımın hiçbirine.” (Şûrâ, 42/11

 (1)) 

Zamanı ve mekânı yaratan O; münezzehtir zamandan ve mekândan,

O değişmez mutlaktır, buna böyle inanır itikâdı tam olan.

Evlat edinmek, evlenmek bunlar kullara has bir olgu,

O Ehad ve Samed’dir; evlilik, evlat yakıştırmaları küfrün soluğu.

O Ehaddir, tektir; ne yardıma ne de yardımcıya muhtâç,

Akıllara sığar mı hiç, olsun âcîz insana muhtâç.

Kıyâmet ve Haşir haktır, Kahhâr sıfatıyla her canlının hayatına son verir.

Sonra diriltir hepsini bir bir, amellerine farklılık verir.

Mü’min kullarını Cennet’teki ırmaklarda yıkar,

Küfrü yıkayacak tek şey var, onu da ancak ateş yakar.

Cennet ve Cehennem hâl-i hazırda vardır ve devamlı var olacaklardır,

Sâkinleri yok olmadıkları gibi, orada ebedî kalacaklardır.

Günâhkâr mü’minler aklanıp Cennet’e gireceklerdir.

Cenab-ı Hak, Cemâli gösterir Cennet’te mü’minlere,

Yüzbinlerce sene mest olurlar, mihnet etmezler Cennet’teki nimetlere.

Vâcib değildir Allah’a îmân ve sâlih âmeller yaratması,

Murad ederse yaratır O, kimin haddine bunu sorgulaması?

Varlığına birliğine inanmak farz, 

İğne ucu kadar bir tereddüt dâhi olamaz!

Meleklere, kitablara, hayru şerre ve kadere

Âhiret gününe ve peygamberlerine 

İnanmakla îmân tam olur, sarsılmaz!

Son peygamber Muhammed, O’ndan sonra hiç peygamber gelmez,

O’ndan sonra kim gelebilir ki? O’nun yerini dolduracak kat’iyen kimse olamaz!

Peygamberler peygamberi  Peygamberimiz Muhammed,

Hamd kelimesinden gelir onun mübârek ismi âlemlere rahmet.

Geçerlidir O’nun şerîatı, İsrâfîl borusunu üfüreceği güne kadar,

Kim değiştirmek isterse O’nun şerîatını, Kahhâr onu yakar.

Mirâç haktır; Peygamberimizin cismen ve rûhen Rabbimizi görmesi hak,

Konuşurken Rabbiyle ‘Onun gözü kaymadı’ âyetiyle sâbit mutlak. (Necm, 53/17 (1))

Korunmuşlardır bütün peygamberler küfür ve masiyetlerden,

Şeytân zift atmak istese dâhi doğru haber hep gelir Cebrâîl’den.

Âslâ peygamber olamaz kadınlar ve köleler,

Sihirbâz ve hipnotizmacılar ancak küfre hizmet ederler.

İhtilâf var Zulkarneyn ve Lokmân’ın peygamberliklerinde,

İlm-i İlâhiye havâle et sen, bu konuda görüş bildirme.

Allah nûrundan Mehdi, nârından Deccâl zuhûr edecek,

Mesih Hz. İsâ  Deccâlı öldürecek.

Ulaşamaz hiçbir evliyâ peygamberlik derecesine,

Peygamberler güneş, velîler ay; 

Ay ışıksızdır nasıl yükselsin ki, güneş derecesine?

Ashâb-ı kirâmdan en üstünü atîk Ebû Bekir,

Ondan sonra Fârûk Ömer gelir.

Ömer’den sonra  gelir Osmân Zinnûreyn

Osman’dan sonra ise Ali Ebû’l Hasaneyn.

Âişe mi, yoksa Fâtima mı üstün diye sordu biri İmam A’zam’a:

“Cennet’te Âişe Efendimizle; Fâtima ise Ali’nin yanında” dedi o zâta.

Seleften kimse Muâviye’ye la’net etmedi; sen de et sükût,

Der Şâfî: “Büyükler ellerini bulaştırmadılar o işe, sen de dilini bulaştırma, et sükût”.

Mü’minin taklîdî îmânı muteberdir,

Tahkîkî ilimle, amel ve takvâ ile mü’minin îmânı daha çok muteberdir.

Âkil-bâliğ olan câhil, mahrûm kalırsa ma’rifeti İlâhi’den,

Mâturidi’ye göre özürü makbûl değildir Rabb’inden.

Ömrü küfür ve delâlet içinde geçen kâfir,

Ölürken azâbını görür de îmâna gelirse buna îmân-i ye’s denir.

Namaz, zekât, oruç gibi sâlih ameller îmândan değildir.

Lâkin îmânın kemâli namaz, zekât, oruç, hac gibi ameller iledir.

Kâfir, mürted denilmesi câiz değil kebâir işleyen günâhkâr mü’mine,

Umulur ki istiğfâr ve tevbesiyle döner dînin özüne.

Zorlama olmadan küfre düşüren bir söz söylerse kaba câhil,

Dînden çıkar -hafizanallah- sen câhil insanlardan çekil.

İrâdesi elinden alınan (morfin, eroin, alkol verilen) biri,

Îmânı gideren bir söz söylerse, küfre girmez diyorlar gayrı.

Helâl harâm belli, ancak harâm da rızktır diyen var,

Helâl ile rızıklanmak varken harâma ne gerek var.

Her şey, bütün mahlûkât, sonradan olmadır; Allah hâriç.

Her şey yine yok olacak; tek Allah hâriç.

Cennet ve Cehennem vardır, şu ân mevcûd her ikisi,

Ancak Allah bilir kim onların asıl ikâmetçisi.

Sâlihlerin ölüler ve diriler için yaptığı duâlar tesîr edip ulaşır onlara,

Duâ et yaşlı gözlerle, umulur ki Rabbimizin rızâsına nâil oluna.

Kabir haktır; suâl olunacak herkes tevhîd-i İlâhîden.

Rabbim! Ömer gibi cevab vermeyi nasîb eyle kabirden.

Kabir azâbı haktır; azâb edilir kâfir ve günâhkâr mü’minlere,

Devam eder böyle, tâ ki İsrâfîl ilk defa Sûr’a üfüre.

Dirilir bütün ölüler kabirlerden Sûr’un ikinci üflemesi ile,

Allah’ın rahmeti ile Sırat’ı geçer mü’min yıldırım hızı ile.

Kirâmen Kâtibîn melekleri defterleri sağından verirse kesin,

Ne mutlu sana! Soldan almayı Allah nasîb etmesin.

Hayır ve şerler tartılır Mahşer’deki terazide,

Sırat kurulur kaynayan Cehennem’in üzerine.

şefaât haktır peygamberlerden, âlimlerden, sâlihlerden, evliyâdan günâhkârlara.

O Peygamberler Peygamberi ki duâsını sakladı Âhiretteki müslümanlara.

Öldürülen birine Cebriye mezhebi ’Yine de ölecekti’ der; Mutezile

’Ölmeyecekti’ der; Ehl-i Sünnet ise “Bilinmez, onu ancak Rabbimiz bilir” der.

Evliyâdan kimse ulaşamaz Sahâbe derecesine,

Veysel Karânî ki Vahşi’nin atının burnundaki toza dâhi ulaşamadı sâlih amelleri ile.

İtikât bilgileri bunlar; Geylânî, Gazzâlî, İmam Rabbânî, Saîd Nursî üstadlarım,

Eğer yanlışım oldu ise, Rabb’im affına sığınırım.

Allah’ın rızâsını aramak âşık kalbin ritminde,

Bak İmam Rabbânî ne diyor Mektûbât’ında: 

“O Yüce Zât bütün isimlerin sıfatların ötesinde,

Şuûnların ve îtibârların dâhi ötesinde,

Bütünün ve zuhûrâtın ötesinde,

Bürüzun ve kümunun ötesinde,

Tecelliyâtın ve zuhûrâtın ötesinde,

Müşâhedelerin ve mükâşefelerin dâhi ötesinde,

Her mahsûsun ve makûlun ötesinde,

Vehme gelenin ve hayâl edilenin ötesinde,

Ve… O Subhân Zât ötelerin ötesinde…

Yâni yine ötelerin de ötesinde.”

Kelâm ilmi sabundan döşeli, uzun, kaygan mı kaygan bir yol.

Hata edip bilmeyerek yanlış yaptımsa, Allah’ım Sen kurtarıcım ol! (Amin)

2008 ila 2009

Comments are closed.